Her yıl “Dünya Günü” olarak kabul edilen 22 Nisan tarihi, küresel anlamda en yüksek katılımlı çevre etkinliklerine sahne oluyor. Gezegenimizin en acil çevresel sorunlarına dikkat çekmeyi hedefleyen günün 2025 teması, “Gücümüz, Gezegenimiz.” Tema ile fosil yakıtlar nedeniyle gezegenimizin giderek daha fazla ısındığına işaret edilerek yenilenebilir enerjinin küresel anlamda benimsenmesi gerektiğinin altı çiziliyor.
Gezegenimiz ve üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamını tehdit eden zorluklara dikkat çekmek ve bu zorluklara karşı harekete geçmek amacıyla her yıl Dünya Günü olarak bilinen 22 Nisan tarihinde küresel ölçekte çeşitli sivil eylemler gerçekleştiriliyor.
22 Nisan Dünya Günü’nün geçmişi 1970’lere kadar uzanıyor. 1969 yılında ABD’li Senatör Gaylord Nelson, Santa Barbara’da yaşanan petrol sızıntısı felaketlerine karşı eylemsizliği görünce insanların çevre sorunları üzerine harekete geçmeleri için “Dünya Günü” fikrini geliştirdi. Nelson’un çabaları sonucunda düzenlenen protestolar yıllar içinde büyük bir etki yarattı ve modern çevre hareketinin doğuşu olarak anılmaya başlandı.
1972’de Stockholm’de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Çevresi Konferansı, insanların, diğer canlı türlerinin ve gezegenimizin birbirleriyle olan bağımlılığına dair küresel farkındalığın başlangıcını oluşturdu. Konferans aynı zamanda 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün ve BM Çevre Programı’nın (UNEP) kuruluşuna da öncülük etti.
1992 yılında, Rio de Janeiro’da düzenlenen Yeryüzü Zirvesi’nde (Earth Summit), 21. Yüzyıl Gündemi (Agenda 21), Çevre ve Kalkınma Konulu Rio Bildirgesi ve Ormanların Sürdürülebilir Yönetimi için İlke Bildirgesi, 178’den fazla hükümet tarafından kabul edildi. Bu zirve, sürdürülebilir kalkınmanın üye devletlerce ana konu olarak ele alındığı ilk büyük konferans oldu.
Bu aşamadan itibaren çevrenin korunmasına yönelik tüm çabalar katlanarak artan bir büyüme gösterdi. 1994’teki BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nden (UNFCCC) 2002 yılında Johannesburg’da düzenlenen Yeryüzü Zirvesi’nin devam toplantısına; 2008 yılının Uluslararası Gezegen Yılı ilan edilmesinden, 2009 yılında Dünya Günü’nün BM tarafından kabul edilmesine ve 2015 Paris İklim Anlaşması’na kadar pek çok önemli adım atıldı.
Daha yakın dönemde ise 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi ve 17 Amaç, dünya için daha yeşil, temiz ve adil bir yol çizmeyi hedefledi. Aralık 2022’de, dünya ülkeleri bir araya gelerek doğa kaybını 2050 yılına kadar durdurmak ve tersine çevirmek amacıyla somut hedefler ve tedbirler içeren küresel bir biyolojik çeşitlilik planı üzerinde anlaştı.
İklim Değişikliğiyle Mücadelede Yenilenebilir Enerji Kullanımı
Dünya Günü’nün 2025 teması yenilenebilir enerji kaynaklarına dikkat çekmek amacıyla “Gücümüz, Gezegenimiz” olarak belirlendi. Küresel enerji tüketimimizin yakın zamanda azalmak yerine nüfuslar ve ekonomiler büyüdükçe artacağına vurgu yapılan temayla, yenilenebilir enerjinin iklim değişikliğiyle mücadelede ne kadar önemli olduğu konusunda farkındalık yaratmak amaçlanıyor.
Bu doğrultuda 2025 yılı Dünya Günü üçlü bir sacayağına dayanıyor: Güç, insanlar ve gezegen. 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji üretiminin üç katına çıkarılması çağrısında bulunan Dünya Günü 2025, ayrıca yeşil enerji dönüşümünün somutlaşan örneklerini de hatırlatıyor.
Örneğin halihazırda Avustralya’daki her üç evden biri güneş enerjisi kullanıyor. İzlanda, Norveç ve Etiyopya’nın büyük bölümü yenilenebilir enerjiden faydalanıyor. Uruguay, enerji sektöründe büyük bir dönüşüm gerçekleştirerek neredeyse tamamen petrol ithalatına bağımlı bir ülkeden, elektriğinin %98’ini yenilenebilir kaynaklardan üreten bir ülkeye dönüştü. Danimarka’da da ülke elektriğinin %50’sinden fazlası halihazırda rüzgar türbinlerinden sağlanıyor.
Temanın bir diğer ayağını insan faktörü oluşturuyor. Yenilenebilir enerjiye geçişin, yoksul ülkeleri, gelişmiş Küresel Kuzey ile elektriğe ulaşıma yönelik eşitsizlikleri en aza indireceği özellikle vurgulanıyor. 2025 teması gezegenimizin geleceğine de odaklanıyor. Fosil yakıtlar nedeniyle gezegenimizin giderek daha fazla ısındığına da dikkat çekilerek yenilenebilir enerjinin küresel anlamda benimsenmesi gerektiğinin altı çiziliyor.