#ekoIQ İklim Şehirler: Hem En Çok Etkileyen Hem En Çok Etkilenen
İklim

Şehirler: Hem En Çok Etkileyen Hem En Çok Etkilenen

şehir

Küresel ölçekte seragazı salımlarının %70’i şehirlerden kaynaklanıyor. Aynı zamanda şehirler, sıklaşan aşırı hava olayları ve iklim göçmenleri gibi iklim değişikliği kaynaklı olumsuz etkilerin de en şiddetli yaşandığı bölgeler oluyor.

YAZI: Elif Gökçe ŞAHİN Gsahin@alumni.harvard.edu

Dünya Bankası geçtiğimiz Kasım ayında “Gelişme: Değişen bir İklim’de Şehirleri Yeşilleştirme, Dayanıklı ve Kapsayıcı Kılma” (Thriving: Making Cities Green, Resilient, and Inclusive in a Changing Climate) adlı bir rapor yayımladı. Rapora göre, küresel ölçekte seragazı salımlarının %70’i şehirlerden kaynaklanıyor. Aynı zamanda şehirler, sıklaşan aşırı hava olayları ve iklim göçmenleri gibi iklim değişikliği kaynaklı olumsuz etkilerin de en şiddetli yaşandığı bölgeler oluyor. 10 bin şehrin analiz edildiği raporda, şehirlerin hem kendi dinamikleri hem de iklim değişikliğinin olumsuz etkileri nedeniyle yaşadığı streslerin birbirini nasıl etkilediği ve bunların nasıl geri çevrilebileceği konu alınıyor. İklim değişikliği göstergeleri açısından şehirler nüfus, gelir ve gelişmişlik seviyesine göre değişiklik gösterse de bazı eğilimler hepsinde gözlemleniyor.

Raporda öne çıkan bulgular şu şekilde:

  • Yüksek ve üst-orta gelirli ülkelerdeki şehirler karbon salımı açısından en kötü performansı sergilerken düşük gelirli ülkelerdeki şehirler ise en düşük karbon salımı yapanlar olarak gözlemleniyor. Yüksek ve üst-orta gelirli ülkelerdeki şehirler küresel karbon salımının yaklaşık %86’sına kaynak oluyor. Alt-orta gelir grubundaki şehirler küresel salımın %13’üne kaynak olurken en düşük gelir grubundaki şehirler ise küresel salımın yalnızca %0,20’sine kaynak Yüksek gelir grubundaki şehirler düşük gelir grubundaki şehirlerin kişi başı karbon salımı miktarının yaklaşık 18 katını gerçekleştiriyor. Üst-orta gelir grubundaki şehirler ise düşük gelirli ülkelerdeki şehirlerin 21 katını gerçekleştirerek küresel karbon salımı en yüksek yapan grup oluyor.
  • Düşük ve alt-orta gelirli ülkelerdeki şehirler seller, aşırı sıcaklıklar, tropikal siklonlar, deniz suyu seviyesinin yükselmesi ve orman yangınları gibi iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en şiddetli yaşayan yerler oluyor.
  • Düşük ve orta gelirli ülkelerdeki şehirler hava kirliliği açısından en düşük puanı alıyor. Belli başlı kentsel sektörlerden kaynaklanan hava kirliliği ise tüm gelir gruplarındaki şehirlerde benzer seviyelerde görülüyor.
İklim Değişikliği ile Mücadelede Ülkeler Arası İşbirliği Gerekli

Dünya Bankası geçtiğimiz Kasım ayında “2021-22 Ülke İklim Değişikliği ve Kalkınma Raporları’ndan Çıkarılan Öngörüler” (Emerging Insights from World Bank Group 2021-22 Country Climate and Development Reports) adlı bir analiz raporu yayımladı. 24 ülke raporunun analizine dayanan bu raporda, ülkelerin kalkınmadan ödün vermeden, iklim değişikliğine karşı dayanıklı kalmaları ve iklim hedeflerine ulaşmalarının mümkün olduğu vurgulanıyor. Fakat bunu başarmak için bazı değişiklikler yapmaları gerekiyor. Rapor, en hızlı ve en etkili sonuca ulaşma yolunda hangi stratejilerin uygulanması gerektiğini ve seragazı salımlarını azaltmak ve insanları korumak amacıyla aciliyet teşkil eden adımları listeliyor.

Raporda öne çıkan bulgular şu şekilde:

  • Kişi başı en büyük seragazı salımını yapan aynı zamanda en çok kaynağa sahip olan yüksek gelirli ülkeler iklim konusundaki adımlarını ve düşük ve orta gelirli ülkelere kurumsal güçlendirmenin yanı sıra altyapı yatırımları gibi desteklerini artırmalı.
  • Özellikle düşük gelirli ülkelerde iklim değişikliğine karşı dayanıklılık geliştirme ve uyum sağlama, kalkınmanın sağlanması ve yoksulluğun azaltılması için en acil konu. Ülke raporlarına bakıldığında, iyi işleyen bir ekonomik sistem ile kaynak ve basit servislere eşitlikçi erişim sağlayabilen politikaları olan ülkeler iklim etkilerini çok daha kolay azaltabiliyor. Örneğin seragazı salımlarının yüksek devam etmesi ve iklimin kuraklaşması senaryosuna göre, Afrika kıtasındaki Sahel ülkelerinde yoksulluk oranı %27’den 2050 yılına kadar %34’e yükselebilir ve 13,5 milyon kişi daha yoksulluğa sürüklenebilir.
  • Salımları düşürmek ve dayanıklılığı artırmak için 2022- 2030 yılları arasında yapılması gereken yıllık yatırım miktarı analiz edilen 24 ülkede GSMH’nın %1,4’ü; düşük gelirli ülkeler için %8’i seviyesinde olmalı.
  • Yapılan düşük karbon yatırımların geri dönüşü tam ya da kısmen alınıyor. Örneğin Türkiye’de azalan enerji ithalatından ve düşürülen hava kirliliği seviyesinden kaynaklanan faydalar 2022-2040 dönemi için 146 milyar ABD Doları (GSMH’nın %1’i) seviyesinde gerçekleşiyor.
Güneş Enerjisine Cinsiyet Perspektifi

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) Eylül ayında “Güneş Enerjisi: Cinsiyet Perspektifi” (Solar PV: A Gender Perspective) adlı bir rapor yayımladı. Raporda, iklim değişikliği ve cinsiyet eşitliğinin birbirine doğrudan bağlı olduğu; kadınların diğer alanlarda olduğu gibi iklim değişikliğinden de erkeklere oranla daha fazla etkilendiği ve aslında iklim değişikliği ile mücadelede kadınların getirebilecekleri farklı bakış açısı, deneyim ve bilgilerin toplum için çok faydalı olacağı vurgulanıyor. 4,3 milyon istihdam ile güneş enerjisi sektörü yenilenebilir enerji sektöründeki en büyük işveren. Eğer bu alt sektör kadınları istihdama dahil etmek için bir adım atmazsa, yenilenebilir enerji sektörü kadınların gücünden ve bakış açısından faydalanamayacak. Rapor, kadınların güneş panelleri alt sektöründeki istihdam durumunu, karşılaştıkları zorlukları ve çözüm önerilerini kapsıyor.

Raporda öne çıkan bulgular şu şekilde:

  • Güneş enerjisi sektörü 2030 yılına kadar 14 milyon istihdam daha yaratacak ve yenilenebilir enerji istihdamının %37’sine sahip olacak.
  • Halihazırda bu sektörde kadınların istihdamdaki oranı %40 seviyesinde. Rüzgar enerjisinde ise bu oran yalnızca %21. Petrol ve doğalgaz sektörlerinde ise kadınların istihdamdaki oranları %22.
  • Bu sektörde kadınların çoğu idari işlerde çalışıyor. İdari işlerdeki kadın oranı da %58. Teknik ve mühendislik işlerinde ise katılımları yalnızca %38.
  • Sektördeki yönetici pozisyonlarının yalnızca %30’u kadınlardan oluşuyor. Üst yönetimde ise bu oran yalnızca %13.
  • Güneş paneli üretimi alt sektöründe kadın çalışan oranı %47. Kurulum yapma aşamalarında çalışan kadın oranı ise %12.

Net Sıfıra Doğru Kömür Tüketimi

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Kasım ayında “Net-Sıfır Dönüşümlerinde Kömür: Hızlı, Güvenli ve İnsan Odaklı Değişim için Stratejiler” (Coal in Net Zero Transitions: Strategies for Rapid, Secure and People-Centred Change) adlı bir rapor yayımladı. Raporda, dünyanın iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korunmak için hızlı bir şekilde yenilenebilir enerji yatırımlarına odaklanarak kömürden vazgeçmenin gerekliliği vurgulanıyor. Rapora göre, güncel küresel kömür tüketiminin %95’inden fazlası net sıfır salım hedefi koyan ülkelerden kaynaklanıyor. Azalması bir yana, kömür talebi son 10 yılda sabit kaldı. Hiçbir şey yapılmazsa kömür santrallarından çıkan salımlarla dünya 1,5 derece artış sınırını geçecek.

Kömür bilindiği gibi tek başına dünyanın en büyük karbon salım kaynağı. Aynı zamanda, yine kömür dünya elektrik üretiminin tek başına en büyük kaynağı. Bu nedenle kömürden hemen vazgeçmek ülkeler için kolay olmuyor. Rapora göre, kömüre en çok bağımlılık yaşayan ve dönüşümün en zorlu olduğu ülkeler Endonezya, Moğolistan, Çin, Vietnam, Hindistan ve Güney Afrika.

Günümüzde dünya ölçeğinde 9 bin kadar kömür santralı ve bunların da 2,185 gigawatt kapasiteleri mevcut. Yaşları da Amerika’da ortalama 40 yıl, Asya’daki gelişmekte olan ülkelerde ise 15’den az. Kömür kullanımına dayalı endüstriler de uzun vadeli planlar ve kömüre dayalı yatırımlar yapıyor. Bu nedenle bu kısırdöngünün kırılması gerekiyor. Döngününkırılması için atılması gereken en önemli iki adım yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının çoğaltılması ve yaygınlaştırılması ile enerji verimliliğinde sistemsel iyileştirmelerin yapılması. Verilen net sıfır hedeflerinin yerine gelmesi için 2021-2030 yılları arasında var olan kömür santrallarının çıktılarının üçte bir oranında azalması ve %75’inin güneş ve rüzgar santralları ile değişmesi gerekiyor. 2050 yılına kadar net sıfır senaryosuna göre kömür tüketiminin %90 oranında azalması gerekiyor.

Raporda, bu dönüşüm için yenilenebilir enerjiye geçişte devlet teşvikleri, var olan kömür santrallarına yönelik refinansman çözümleri, uluslararası işbirlikleri gibi öneriler sunuluyor.

About Post Author