#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
Kötülüğü

Sürdürülebilirlik: Kötülüğün Sıradanlığına Karşı Bir Vicdan ve Vizyon Meselesi

Pek tabii hiç kimse doğrudan bu sabah kalkayım da “Doğayı bir güzel yok edeyim” demiyor, diyemiyor. Fakat sonuçta atmosfere salınan her ton karbon, kuruyan her nehir yatağı, kesilen her orman sessiz birer cinayet değil mi aslında? Ve sessiz kaldığımız her dakika, her saniye, bu suça ortaklık etmiyor muyuz? İşte tam da bu noktada, bence Ray Anderson’ın yaptığı en kayda değer şey, bu sıradan kötülüğü fark edip zinciri kırmaktı!

Arzu Deniz AKSOY, Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi, [email protected] 

“Pişmanlık küçük çocuklara mahsustur.”

-Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı (s.44)

2009 yılında, Ray Anderson TED sahnesine çıktığında, bir sanayici olarak pişmanlıkla değil, bir vizyoner olarak kararlılıkla konuştu. Sesindeki alçakgönüllülük, yılların getirdiği ağır farkındalıkla örülmüştü. Sözleri ise geçmişi değiştiremeyeceğini bilen ama geleceği dönüştürme kararlılığından da vazgeçmeyen bir iradeyle yankılanıyordu. Kendi geçmişine dönüp baktığında, bir zamanlar doğayı hoyratça tüketmiş bir sistemin temsilcisi olduğunu inkar etmiyor, aksine bu gerçeği tüm çıplaklığıyla kabul ediyordu. Ormanların kesilmesinde, nehirlerin kurumasında, havanın ve toprağın zehirlenmesinde kendi payını görmüş, bunu açıkça dile getirmişti. Halı sektörünün önde gelen isimlerinden biri olarak çevreye verdiği zararın büyüklüğünü fark ettiğinde, “iş dünyasında sürdürülebilirlik” fikrine yalnızca etik bir sorumluluk olarak değil, aynı zamanda stratejik bir avantaj olarak da yaklaştı. Aradan geçen yıllar bu yaklaşımın hem doğru hem de kazançlı olduğunu gösterdi. Aslında en önemli detay Anderson’un “Birilerinin öne çıkması gerek” diyerek suskun kalmanın bedelini bizlere hatırlatması. Çünkü sessiz kalınırsa kimsenin harekete geçmeyeceği kesin! Bu farkındalıkla, sadece kendi yaşamını değil, liderliğini yaptığı şirketin yönünü de değiştirmişti ve belki de bugün bizlerin de gittiği yönü değiştirecek. Fakat dediğim gibi, birilerinin önden gitmesi, bizi sarıp sarmalayan sessizliği bozması gerekiyor.

Kötülüğün Sıradanlığına Meydan Okuyanlar

Ray Anderson’ın geçmişe yönelik itirafı ve sessiz kalmak/kalmamak üzerine yaptığı vurgu Hannah Arendt’in ortaya attığı “kötülüğün sıradanlığı” (Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil, Penguin Classics, 2022) kavramını bir kez daha akıllara getiriyor. Arendt, Nazi subayı Eichmann’ın yargılandığı süreçte, kötülüğün çoğu zaman canavarlıkla değil, düşüncesizlikle, görevine bağlılıkla ve alışkanlıkla işlendiğini yazmıştı. Pek tabii biz iş dünyasının neferleri ne Eichmann gibi bir Nazi ne de ona yakın bir şeyiz, asla! Fakat burada dikkat çekici olan şey Eichmann’ın kariyer peşinde koşan, düşüncesiz ve sıradan bir adam olarak, “başkalarının yerine düşünme” daha doğru bir tabirle empati yapma yetisinden yoksun olması. Bu eksiklik, onun işlediği suçların farkına varamamasına ve onları “yanlış” olarak görmemesine yol açtı. Yani Arendt’e göre Eichmann’ın kötülüğü, derin bir ideolojik inançtan değil, sıradan bir düşüncesizlikten kaynaklanıyordu. Bu yaklaşım pek tabii birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bazı eleştirmenler, Eichmann’ın eylemlerini yalnızca düşüncesizlikle açıklamanın, onun işlediği suçların ciddiyetini küçümsemek anlamına geldiğini savundu. Bu eleştirel pek tabii kendi içlerinde oldukça tutarlı ve haklı da çünkü Eichmann’ın kötülüğünü “düşünceye karşı” olarak tanımlamanın, daha derin bir kötülüğün gözden kaçmasına neden olabileceği aşikar. Fakat sanılanın aksine bence Arendt bunu yapmıyordu. Tam aksine kötülük yapmanın, kötü olmanın ve bir şeyleri yok etmenin basitliğini gözler önüne seriyordu. Bu kötülük, oldukça sinsi ve kimseyi dışarıda bırakmayacak kadar olağan bir kötülük. Bu bir adım, bir karar, bir “yapma” alışkanlığı olabilir. Ve dünyanın seyrini, nesillerin geleceğini şekillendirebilir.

İş dünyasında çevreye verilen zararlar da çoğu zaman benzer bir sürecin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Kâr maksimizasyonu uğruna sorgulamadan uygulanan planlar, kurumsal ezberler ve hiç eskimeyen “Zaten herkes böyle yapıyor” bahanesi. Pek tabii hiç kimse doğrudan bu sabah kalkayım da “Doğayı bir güzel yok edeyim” demiyor, diyemiyor. Fakat sonuçta atmosfere salınan her ton karbon, kuruyan her nehir yatağı, kesilen her orman sessiz birer cinayet değil mi aslında? Ve sessiz kaldığımız her dakika, her saniye, bu suça ortaklık etmiyor muyuz? İşte tam da bu noktada, bence Ray Anderson’ın yaptığı en kayda değer şey, bu sıradan kötülüğü fark edip zinciri kırmaktı!

Farkındalık ve Oppenheimer

Ray Anderson’ın TED konuşması, bir yönüyle Robert Oppenheimer’ın atom bombasının ardından söylediği o tarihi sözü de çağrıştırıyor: “Şimdi ölüm oldum, dünyaların yok edicisi.” Bu sözler çok geç kalınmış bir farkındalığın dışavurumu. Anderson ise bu farkındalığı çok geç kalmadan bir dönüşüme çevirebildi. Aralarındaki temel fark; biri bilim insanı, diğeri ise iş insanıydı ama ortak noktaları, her ikisinin de insan eliyle inşa edilen sistemlerin nelere mal olabileceğini geç de olsa görebilmeleri. İş dünyasının da tam olarak bunu yapması gerek! Çünkü zaman artık lehimize işlemiyor, bana inanmıyorsanız İklim Saati (Climate Clock) adresine gidip kendi gözlerinizle görün. Artık düşünceleri pratiğe çevirmeli, kötülüğün sıradanlığına meydan okumalı ve çok geç kalmadan kendi “Oppenheimer anımızı” yaşamamız gerek!

Liderliğin Yeni Sınavı

Günümüzde sürdürülebilirlik yalnızca PR faaliyetlerinin bir parçası ya da “havalı” bir etiket değil, stratejik bir öncelik. Doğayı korumanın şirketleri zarara uğratmadığı, aksine onları daha dirençli, yenilikçi ve itibarlı kıldığı sayısız vaka var! Örneğin Microsoft’un karbon negatif hedefleri ve IKEA’nın döngüsel ekonomi yatırımları. Bu markaların sektörlerindeki öncü pozisyonları göz önüne alındığında sürdürülebilir hedeflerinin yalnızca etik duruşlar değil de aslında uzun vadeli iş zekasının birer ürünü olduğu da ileri sürülebilir. Dolayısıyla bu markaların başarısı, bugünün liderlerinin, sadece finansal başarıyı değil, çevresel ve toplumsal etkileri de hesaba katarak kararlar almak zorunda olduğunu ortaya koyuyor. Anlayacağınız artık sadece kâr için değil, doğaya ve topluma fayda sağlamak için de rekabet etmemiz gerekiyor. Ve evet, birilerinin öne çıkması gerekiyor. Birilerinin mevcut düzenin sınırlarını aşarak, “Bu şekilde devam edemeyiz” demesi, kötülüğün sıradanlığına baş kaldırması gerekiyor. Şimdi, bu sorumluluk bizlere, bugünün liderlerine düşüyor. Kötülüğü sıradan bir şey olmaktan çıkartıp ona karşı koymak bizlerin elimizde!

Tüm bu örnekler, Microsoft’lar belki Apple ve IKEA’lar ve nice Anderson’ları göz önüne alarak, bugün iş dünyasına yön verecek kişilerin biz vicdanlı ama vizyoner liderler olduğumuzu söyleyebilirim. Doğaya zarar vermeden de büyüyebiliriz, gezegenimizi yok etmeden de hissedarları memnun edebiliriz. Aslına bakarsanız artık sadece bunu başarmanın yollarına odaklanmamız gerekiyor. Aksi takdirde ne büyümemizi takdir edecek bir dünya ne memnun edecek hissedarlar ne de ürün ve hizmetlerimizi satın alacak toplumlar kalacak. Geleceği kazanmak isteyen her liderin, bu farkındalığı bir an önce yaşaması ve harekete geçmesi gerekiyor. Çünkü sessizlik, tüm bu kitlesel felaketin en büyük suç ortağı! Sizler de bu yok oluşa ortak olmayın.

Arzu Deniz Aksoy

Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi | Sürdürülebilir İşler