#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
deprem

Deprem Bölgesinde Ekonomik Canlanma ve Kadınlar

Bölgede ekonominin yeniden canlandırılmasının anahtarlarından biri de tarımın yeniden ayağa kaldırılması olacak. Bunun için bu sektörün belkemiğini oluşturan kadınların ihtiyaçlarının belirlenmesi ve desteklenmesi büyük önem taşıyor.

YAZI: Emine Erdem, KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı

6 Şubat’ta yaşadığımız büyük deprem felaketinin acısını ve üzüntüsünü hâlâ yüreklerimizde hissediyoruz. Yitirdiğimiz on binlerce can, yıkılan kentler, ilçeler, ağır darbe alan işletmeler o bölgede hayatı durma noktasına getirmekle birlikte ülke olarak hepimizin derin yaralar almasına yol açtı. Hayatta kalma mücadelesi veren vatandaşlarımıza yardım etmek için kamu kuruluşları, STK’lar ve özel sektör elinden gelen desteği vermeye çalışıyor. Seçim dolayısıyla deprem, medya gündeminde en üst sıradaki yerini kaybetse de zorluklar ve sıkıntılar devam ediyor.

Depremin olumsuz etkilediği sektörler arasında tarım sektörü de yer alıyor. TÜİK’in “Bitkisel Üretim İstatistikleri 2022” verilerine göre; depremden etkilenen 11 ilimizde 40 milyon 340 bin 190 dekar tarım alanı yer alıyor. Bu, Türkiye’nin toplam tarım alanlarının %16,92’sini oluşturuyor. Arka arkaya yaşanan depremlerde sadece evler yıkılmadı, ahırlar da yıkılıp yok oldu, hayvanlar da telef oldu. Ayrıca tarımda kullanılan makine ve ekipmanlar zarar gördü. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan rapora göre, depremin tarım sektöründe yarattığı zarar 24,2 milyar TL. Deprem bölgesinde bulunan 233 bin 230 ağıl ve ahırın 13 bin 284’ü yıkıldı. 8 bin 241 büyükbaş, 64 bin 260 küçükbaş ve 42 bin baş kanatlı hayvanın telef olduğu belirlendi. Hayvan ölümleri nedeniyle yetiştiricilerin 602,5 milyon lira kayba uğradığı tahmin ediliyor.

Kadın Çiftçilerle Bölgedeki Tarımın Sorunlarını Konuştuk

Bölgede ekonominin yeniden canlandırılmasının anahtarlarından biri de tarımın yeniden ayağa kaldırılması olacak. Bunun için bu sektörün belkemiğini oluşturan kadınların ihtiyaçlarının belirlenmesi ve desteklenmesi büyük önem taşıyor. Bu gerçekten hareket ederek, 5 Mayıs 2023 Cuma günü Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve MİGROS olarak, çiftçi kadınlar, çiftçi eşleri, tarım ürünlerini işleyip kadın kooperatifinde satış yapan kadınlar ve hayvancılıkla ilgilenen kadınlardan oluşan yaklaşık 30 kadın girişimci ile bir araya geldik. 2,5 saat kadar süren yüz yüze bir çalıştay gerçekleştirdik. Onları dinledik, depremin işleri üzerindeki etkilerini, bu süreçteki ihtiyaçlarını ve iş hayatlarını destekleyebilecek kısa ve orta vadeli beklentilerini anlamaya çalıştık. Olası çözümleri tartıştık. Bu girişimciler pamuk, mısır, buğday, yaş meyve, nektarin, kayısı, erik, narenciye ve sebzenin yanı sıra zeytin ve zeytinyağı üretimi yapıyorlar. Hayvancılık alanında çalışanlar ise süt ve süt ürünleri üretimiyle ilgileniyorlar. Gayet verimli bir toplantı oldu. Özellikle girişimcilerin mücadele, azim ve kararlılığından etkilendiğimizi söylemeliyim. Sıkıntıları vardı elbette ama gözlerinde ümitsizlik görmedik. Tam tersine istekli ve umutluydular. Ardından IPSOS bu çalıştayın bir raporunu hazırladı.

6 Şubat depremi sonrasında ilk ay şehirde hayat durduğundan tarım ve hayvancılık da durma noktasına gelmiş. Öncelikle bir yaşam savaşı sürdüğü için şehirde elektrik, su olmadığı ya da gübre, ilaç ve mazot tedariki sıkıntısı nedeniyle tüm hayatın durduğu gibi tarımın da durduğu bir ay yaşanmış. Bir ay sonrasında ise tarım arazileri ve çiftlikler zarar görmediği için hayatın yeniden bir nebze de olsa düzene girdiğini söylemek mümkün. Yine de depremle birlikte mevcut sorunlar katlanmış ve üzerlerine yepyeni sorunlar eklenmiş bulunuyor.

Sorunlar Büyüyor!

Tarım, deprem bölgesi için lokomotif işlevi gören bir sektör. Kadın çiftçiler depremden önce de başta gelir-gider uçurumu olmak üzere birçok sorunla boğuşuyorlardı. Yaşanan deprem felaketi bütün bunların üstüne adeta tuz biber ekti; şimdi daha da zor şartlarda işlerini ayakta tutma mücadelesinin içindeler. Sorunların en başında artan maliyetler geliyor. Gerekli olan malzeme, insan gücü, teçhizat giderleri çok artmış durumda. Gübre, tohum, ilaçlama, mazot, işçilik ücretleri gibi gider kalemleri işleri en fazla zorlaştıran maliyetleri oluşturuyor. Çiftçilerin az da olsa kâr bırakacak satış yapmaya her zamankinden daha çok ihtiyacı var.

Üstelik bütün bu maliyetlere katlanan çiftçiler, tohum, gübre, mazot gibi üretim için gerekli ana girdileri peşin parayla satın alırken kendilerine yapılan ödemeleri üretim ve hasat süreçlerinden sonra 3-4 aylık vadeler içinde alıyorlar. Uzun bir süre boyunca girdi maliyetlerinin yükünü kendileri omuzlamak zorunda kalıyorlar. Bize bunu şöyle ifade ettiler: “Paramızı faize koysak bu işten kazandığımızdan üç kat fazla parayı rahatça kazanabiliriz; tarım ve hayvancılık artık karşılığı alınamayan, uzun vadeli bir yatırıma, hatta zarar edilen bir işkoluna dönüşmüş durumda…”

Bu durum işleri bir sonraki nesle aktarmayı zorlaştırıyor. Eskiden tarım ve hayvancılık doğal bir akış içinde nesilden nesle geçerken artık mevcut olumsuz şartlar bu süreci sekteye uğratıyor. Gençler günlük kazançların daha yüksek olduğu işkollarına yöneliyor. Oysa tarım ve hayvancılığın sürdürülebilirliği ve devamlılığı açısından genç insan kaynağına ihtiyaç var. Gençliğin kendini daha yakın hissetmesi için çiftçilik algısının medya desteği ile kökten değiştirilmesi, farkındalık yaratılması gerekiyor.

Markalaşma bu girişimciler için bir başka güçlük. Örneğin, Hatay bir hammadde şehri, birçok ürün üretiliyor ama üretimin ötesine geçmekte büyük zorluklar yaşanıyor. Üstelik üreticiler tamamen tüccara bağımlı, büyük perakende zincirlerine doğrudan satış yapamıyorlar ve bu durum süreci kısırlaştırıyor. Markalaşma, paketleme, denetim sorunları var. Çünkü bu aşamalar için donanım, bilgi birikimi ve en önemlisi de bir sistem yok.

Deprem tüm bu sorunlara iki büyük sorun daha ekledi: Depremde hayatını kaybedenler ve sakat kalanların ardından artık işçi bulmak daha da zorlaştı. Nitelikli işçi zor bulunuyor. Ziraat Odası’nın günlük yevmiye olarak belirlediği 275 TL çok yetersiz kalıyor, artık günlük 800-1.000 TL gibi ücretler talep ediliyor. Girişimciler, köylerden çavuş sistemi ile işçi getirme yöntemini kullanarak ya da Suriyeli göçmenlerle işi yürütmeye çalışıyorlar. Ama aynı dili konuşmadıkları işçiler ile işi yönetmek çok zor oluyor. Bir başka konu ise deprem sonrası potansiyel müşteriler göç ettiği ve fabrikalar zarar gördüğü için satışta ortaya çıkan sorunlar. İlerleyen haftalar ve aylarda satışların daha da artması bekleniyor.

Ne Yapmalı?

Çalıştayda tüm bu sorunların nasıl çözülebileceği ayrıntılı bir şekilde ele alındı ve katılımcılarla verimli bir görüş alışverişi yapıldı. Sorunları aşmak için işin her aşamasını içeren kapsamlı çözümler gerektiği konusunda ortak bir görüş oluştu. Üretim öncesine ilişkin en önemli ihtiyaç olarak, depremde zarar gören veya yok olan süt makinesi, traktör, biçerdöver, soğutma tankı, soğuk hava depolaması gibi ürün ve tesisatların ve kaybedilen hayvanların tedarik edilmesi gerekliliği ortaya çıktı.

Sorunların nasıl çözüleceğine dair çıktıları ise şöyle sıralamak mümkün:

  • Üretim aşamasında, maliyetlerin çift-çiye getirdiği yükü hafifletmek gerekiyor. Bu kapsamda, ürün, tohum, gübre, ilaçlama, mazot, işçi gibi çok yüksek olan ve giderek daha da yükselen giderlerde bir noktada desteğe ihtiyaç var. Aynı zamanda yem üretiminde denetlemeye ve aşılama desteğine ihtiyaç bulunuyor.
  • Üretim ve hasat sürecinde işgücü envanteri oluşturup, kaç kişi ile ne yapılabileceğine bakılarak, güçlendirme yapılmasına; artık konteyner ve çadır kentlerde yaşayan insanlara odaklı şekilde duyuru yapmaya ve buna ek olarak köylere duyuru yapıp işçilere ulaşmaya, çavuşlar ile örgütlenmeye; işçilerin tarlaya ulaşımını sağlamaya ve yevmiye, yemekhane, tuvalet gibi olanakların iyileştirilerek onların çalışma koşullarını geliştirmeye ve devlet desteğiyle tarım işçilerinin sigortalanmasına ihtiyaç var.
  • Hasat için de işçilerin çalışma şartlarının iyileştirilmesinin yanı sıra paketleme ve depolama desteği gerekiyor. Özellikle depolama önemli çünkü daha önce ürünleri alan fabrikalar yıkıldığı için bu konuda ciddi bir sıkıntı bulunuyor.
  • Satış aşamasında ise markalaşma ve pazarlama desteği hayati önem taşıyor. Bu kapsamda kooperatifleşmenin geliştirilmesi, internet üzerinden satışların canlandırılması ve üreticinin aradan tüccarı çıkartarak büyük alıcılara doğrudan ulaşabilmesi gerekiyor.

Bu aşamaların her birinde özellikle ürünlerin tüketiciyle buluştuğu büyük perakende zincirlerinin yapabilecekleri önemli katkılar var. Biz bu çalıştayda, deprem bölgesinde yeniden toparlanma için ciddi bir potansiyel olduğunu ve girişimcilerin işlerini sürdürmek, üretmeye devam etmek istediklerini, bu konuda kararlı olduklarını gördük. Dolayısıyla verilecek her destek bu potansiyelin hayata geçmesine güçlü bir katkı olacak.

Bütün Bunların Ötesine Geçmek Zorundayız!

Bu ihtiyaçların karşılanması ve gerekli desteklerin sağlanması bölgenin ayağa kalkması için çok önemli. Ama bölgede (ve Türkiye’nin geri kalanında) tarımın sorunlarının bütünü ile çözülmesi için kamu, özel sektör ve STK’ların işbirliğiyle önemli adımlar atılması, bu desteklerin de ötesine geçilmesi gerekiyor.

Öncelikle, üretimin ürün seçkisi anlamında genel bir merkezileşme ve standardizasyona ihtiyacı var. Bu doğrultuda ürün envanteri oluşturmak, tarım haritaları çıkartmak ve böylece belli ürünlerde yoğunlaşma yerine daha planlı ve garanti bir gelir yaratımı sağlamak kritik öneme sahip olacak. Stratejiler hazırlayarak konvansiyonel ürünlere enginar ve kuşkonmaz gibi katma değerli, niş ürünler eklenmesi ve yüksek bir merci tarafından oluşturulacak geniş çaplı bir fiyatlama politikası uygulanması gerekiyor.

Şimdi elbirliğiyle tarımı ve bu sektörde bölgedeki kadın girişimcileri destekleme zamanı. Türkiye gücünü birleştirir, doğru strateji ve politikaları uygularsa ülkemiz tarımda dünyada hak ettiği yeri alacaktır.

Emine Perviz Erdem

KAGİDER Yönetim Kurulu Eski Başkanı