#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
Hızlı Moda

Pamuk Sömürüsünden Hızlı Moda Krizine: Küresel Tekstil Endüstrisinin Görünmeyen Yüzü

Pamuk imparatorluğundaki sömürü düzeni, bugün hızlı moda ile yeniden hayat buluyor. Hızlı moda fabrikalarında çalışan işçiler, düşük ücretler ve sağlıksız çalışma koşullarıyla mücadele ediyor. Solunum hastalıkları, kas-iskelet sistemi sorunları gibi sağlık problemleri bu işçiler arasında oldukça yaygın.

Bahar Nihal ERSÖZLÜ, İçerik Yöneticisi, Ba’ndo

Tarih boyunca pamuk, ekonomik ve sosyal değişimlerin tam kalbinde yer alan bir ürün oldu. Sanayi Devrimi’nin lokomotifi olarak görülen bu beyaz elyaf, dünyada sömürgeciliğin ve savaş kapitalizminin yükselişine zemin hazırladı. Devasa topraklar ele geçirildi, milyonlarca insan köleleştirildi ve küresel ticaret tamamen yeniden şekillendi. Özellikle İngiltere’nin pamuk üretim ağlarını kontrol altına almasıyla birlikte pamuk, büyük bir ekonomik güç haline geldi. Ancak bu yükselişin bedelini başta Afrika, Hindistan ve Amerika olmak üzere geniş coğrafyalardaki insanlar ağır bir sömürüye maruz kalarak ödedi.

Sven Beckert’in “savaş kapitalizmi” olarak tanımladığı sistem; köle emeği, toprak gaspı ve emperyalist yayılmacılık üzerine temellendi. Pamuk, devasa bir ticaret ağına dönüştükçe bu ağın merkezinde sömürü, zorbalık ve doğaya verilen büyük zarar yer aldı. Pamuk üretimi aynı zamanda köle emeğiyle desteklenen bir düzenin dişlilerini de yağladı.

Geçmişte pamuğun yarattığı bu sistem, ne yazık ki modern dünyada farklı bir formda devam ediyor. Bugün hızlı moda adı verilen sistem, geçmişin sömürgeciliğini aratmayan bir şekilde, hem doğayı hem de insan emeğini aşırı derecede tüketiyor. Ucuz giysiler üretmek adına toprağa, su kaynaklarına ve işçilere verilen zarar, bu defa küresel tüketim çılgınlığıyla destekleniyor. Kısacası, pamuğun hikayesi hâlâ yazılıyor; sadece sahne ve aktörler değişmiş durumda.

Hızlı Moda, Yeni Bir Sömürü Biçimi

Pamuk endüstrisinin yüzyıllar boyu süren mirası, bugün hızlı moda aracılığıyla farklı bir formda karşımıza çıkıyor. Hızlı moda, adeta “al-kullan-at” döngüsüne sıkışmış, doğrusal bir üretim modeliyle çalışıyor. Sürekli yenilenen trendler ve düşük maliyetli üretim, giysilerin kullanım ömrünü kısaltırken doğaya da büyük bir yük bindiriyor.

Birkaç rakam bu dönüşümün boyutlarını anlamamızı sağlıyor: 1975’ten 2018’e kadar küresel tekstil üretimi %120 artış gösterdi. Kişi başına düşen yıllık moda tüketimi ise 5,9 kg’dan 13 kg’a çıktı. Kaynak tüketimi tavan yaparken, seragazı emisyonları, su kirliliği ve atık sorunları adeta çığ gibi büyüdü.

Hızlı moda endüstrisinin kalbinde yer alan pamuğun “doğal” olması, çevresel açıdan masum olduğu anlamına gelmiyor. Pamuk üretimi, devasa miktarda su ve kimyasal kullanımını gerektiriyor. Bu süreç toprakları, su kaynaklarını zehirliyor ve aynı zamanda küresel su krizini de derinleştiriyor. Örneğin, 2015 yılında tekstil endüstrisi 93 milyar metreküp su tüketti.

2030 yılında ise bu rakamın 118 milyar metreküpe ulaşması bekleniyor.

Diğer taraftan polyester gibi sentetik lifler devreye giriyor. Bugün tekstil pazarının %82’si sentetik liflerden oluşuyor. Fosil yakıtlardan elde edilen bu lifler, yalnızca üretim sırasında değil, giysilerin yıkanması esnasında da doğayı tehdit ediyor. Sentetik giysiler, her yıkamada mikroplastik salarak okyanusları ve su ekosistemlerini kirletiyor.

Bir diğer göz ardı edilen tehlike ise kimyasal kullanımı. Tekstil üretiminde yaklaşık 3.500 farklı kimyasal madde kullanılıyor. Özellikle boyama ve bitirme işlemlerinde bu kimyasallar, atık sulara karışarak hem çevreyi hem de insan sağlığını tehdit ediyor. Dünya genelinde atık suların %20’sinin kaynağı, tekstil boyama ve bitirme süreçlerinden geliyor.

Pamuk imparatorluğundaki sömürü düzeni, bugün hızlı moda ile yeniden hayat buluyor. Hızlı moda fabrikalarında çalışan işçiler, düşük ücretler ve sağlıksız çalışma koşullarıyla mücadele ediyor. Solunum hastalıkları, kas-iskelet sistemi sorunları gibi sağlık problemleri bu işçiler arasında oldukça yaygın. Sosyal adaletsizlik, moda endüstrisinin görünmeyen ama en çarpıcı gerçeklerinden biri.

Öte yandan Zara, H&M ve Forever 21 gibi dev markalar, Y ve Z kuşağını sürekli değişen trendlere yönlendirerek “daha fazla tüketim” odaklı bir kültür yaratıyor. Her hafta yenilenen ürünler, bu kültürü körüklerken devasa bir atık sorununu da beraberinde getiriyor.

Birkaç çarpıcı istatistikle bu döngünün etkilerini gözler önüne serelim:

  • 2015 yılında dünya genelinde 92 milyon ton tekstil atığı oluştu.
  • 2030’a gelindiğinde bu rakamın 148 milyon tona çıkması bekleniyor.

Sadece ABD’de her yıl 2,5 milyon ton tekstil geri dönüştürülüyor. Ancak söz konusu rakam yetersiz; çünkü aynı dönemde11 milyon ton tekstil atığı doğrudan çöplüklere gönderiliyor. Bu sürdürülemez tüketim döngüsü, toprağı ve su kaynaklarını kirleterek ekosistemleri tehdit etmeye devam ediyor.

Sürdürülebilir Alternatifler

Tıpkı savaş kapitalizmi döneminde pamuğun yarattığı yıkım gibi, bugün de hızlı moda doğayı ve insanı sömürmeye devam ediyor. Ancak bu döngüyü kırmak için umut var. Sürdürülebilir alternatifler, modanın geleceğini dönüştürebilecek güçlü çözümler sunuyor. Yeşil tüketim, yavaş moda ve döngüsel ekonomi, hızlı modaya karşı geliştirilen en önemli modeller arasında.

Döngüsel tedarik zincirleri ve sürdürülebilir stratejiler, bu dönüşümde önemli bir rol oynasa da artık üretmeyi ve gereksiz yere satın almayı durdurmamız gerekiyor. Sonrasında ise tekstil atıklarının geridönüşümü, organik malzemelerin kullanımı ve üretim süreçlerinin iyileştirilmesi sayesinde moda endüstrisinin çevresel ayakizi önemli ölçüde azaltılabilir.

Bu yazı ekoIQ’nun 115. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bahar Nihal Ersözlü

İçerik Yöneticisi, Ba’ndo