Psikolog ve Halk Sağlığı Uzmanı Joanna Brzezinska, Polonya’da “İklim ve Duygular” isimli bir vakfın kurucusu. Polonya’daki iklim aktivistlerine destek veren Brzezinska’ya göre, kaygılarımızla başa çıkabilmek için iklim krizine dair hislerimizi dile getirmeliyiz ve hislerimizi çevremizle paylaşabilmeliyiz.
Röportaj: Bulut BAGATIR
İklim krizinin diğer sonuçlarına kıyasla ruh sağlığı üzerindeki etkileri pek ele alınmıyor. Öncelikle iklim krizi ruh sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Aslına bakarsanız iklim krizi, ruh sağlığı üzerindeki etkilerini direkt ve dolaylı yollardan gerçekleştiriyor. Gezegenimizdeki herkes iklim krizinden muzdarip olabilir, çünkü hepimiz tehlikedeyiz. Bildiğiniz gibi iklim krizinin hem sağlığımız üzerinde hem de ekonomik sonuçları var. Sanırım dünyanın farklı yerlerindeki hemen herkes kasırgalar, orman yangınları ve sel gibi aşırı hava olaylarını tecrübe etmiştir. Afet diyebileceğimiz böyle bir olayı deneyimlediğinizde panik veya şoke olabilirsiniz. Yine aynı şekilde travma sonrası stres bozukluğu da yaşayabilirsiniz.
Katrina Kasırgası’ndan sonra birçok insanın travma sonrası stres bozukluğuna sahip olduğunu gösteren bazı araştırmalar var. Özellikle benzer aşırı hava olaylarını yaşamış tüm insanların aynı sorunla mücadele ettiklerini tahmin ediyorum. Aşırı hava olayları nedeniyle insanlar evlerini, işlerini kaybediyorlar. Ait oldukları topluluk çöküyor. Katrina Kasırgası’nda da benzer bir süreci gördük. Yine aynı şekilde turizmle veya balıkçılıkla geçimini sağlayan kıyı toplumlarını düşünün; iklim değişikliği nedeniyle sular yükseldikçe o kıyılar kaybolacak. Veya çok sıcak bölgelerde, dışarıda çalışan insanları hayal edin! Sıcaklığın artması sonucunda o insanlar tam zamanlı bir şekilde çalışamaz hale geliyorlar. Para kaybeden bu insanların ailelerinde sorunlar baş göstermeye başlıyor. Çocuklar strese giriyor, aile içi şiddet vakaları artabiliyor.
Konu sıcaklığa gelmişken yine aynı yerden devam edelim. Yüksek sıcaklıklar bilişsel becerilerimizi ve ruh sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Sıcaklığın en kötü sonuçlarından birinin insanlar arasındaki öfkeyi artırması olduğunu düşünüyorum. Özellikle aşırı sıcak günlerde yapılan protestolarda veya grevlerde insanlar daha öfkeli olabiliyorlar. Bir araştırmacının tahminine göre, 2010 ila 2099 yılları arasında, küresel ısınma kaynaklı aşırı sıcaklar tüm dünyada fazladan 30 bin cinayete ve 200 bin tecavüz olayına neden olabilir. Yanı sıra 3 milyondan fazla hırsızlığa da yol açabilir. Gördüğünüz gibi her şey birbirine oldukça bağlı.
Dolaylı yollardan oluşan sonuçlara gelince göçü örnek gösterebiliriz. İnsanlar yaşadıkları bölgede hayatlarını sürdüremeyince yaşamak için yeni yerlere doğru yola çıkmak zorunda kalıyorlar. Göç başlı başına bir stres kaynağı. Yine aynı şekilde küresel politik eylem yetersizliği de iklim kaygısı duymamıza ve geleceğimiz hakkında stres yaşamamıza neden oluyor. Günlük yaşamımız dahil tüm kararlarımıza şekil veriyor.
İklim etkileri ve ruhsal sağlık arasındaki bu bağı kırmak için neler yapılabilir? Nasıl iyileşebiliriz?
Seçimlerimiz önemli. İklim krizi yaşanıyor. Politik seviyede de yetersiz bir mücadele var ve hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz. Geç kapitalizm dönemiyle birlikte eşitsizlikler hüküm sürüyor. Farkındalığımızı artırarak iklim krizinin varlığını kabul etmeliyiz. Psikolojik ve fiziksel direncimizi artırmaya odaklanmalıyız. Kısacası ruh sağlığımıza önem vermeliyiz. Bu nedenle, EKOIQ’da bu konu hakkında konuşmaktan oldukça mutluyum. İklim krizinin şu anki ve gelecekteki etkilerine kendimizi hazırlamamız gerekiyor. Stres yönetimi üzerine çalışmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Bu krize dair hissettiklerimizi ifade edebilmeliyiz. Belki bir uzmandan yardım alabiliriz. Yine aynı şekilde kendi toplumumuzla, etrafımızdakilerle iklim krizine dair endişelerimizle nasıl mücadele edebileceğimizi konuşabiliriz. Birbirimizi destekleyebileceğimiz ağları geliştirmemiz oldukça önemli.
İklim eyleminin iklim krizinin neden olduğu ruhsal kaygıları iyileştirmede rolü olabilir mi?
Elbette, olabilir. İklim eyleminin duyulan kaygıyla mücadele etmede önemli bir adım olduğuna inanıyorum. İklim konusunda aktif olduğunuzda diğer insanlarla da iletişime geçiyorsunuz. Bahsettiğim aynı zamanda kişisel olarak da deneyimlediğim bir yol. İklim aktivisti olmaya karar verdiğimde alandaki insanlarla tanışmaya başladım. Aynı değerleri ve endişeleri paylaşmamız bizi daha fazla konuşmaya itiyor. Örneğin, “Kendimizi güvensiz hissettiğimiz bir dünyada çocuk sahibi
olmayı istiyor muyuz?” veya “Çocuk sahibiysek çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz?” gibi soruların cevaplarını birlikte arıyoruz. Geleceğimize dair alacağımız kararları tartışıyoruz. Harekete geçtiğimizde güçlü olduğumuzu da hissediyoruz ki bu çok önemli. Durumu kontrol altına almak için çaba gösterdiğimiz anlamına geliyor.
İklim adaleti çerçevesinde sorunu ele alırsak eşitsizlikleri daha da artırma kapasitesine sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, iklim krizinin eşitsizlikleri daha da artırdığını şimdiden görebiliyoruz. İnsanların ekonomik nedenlerden göçtükleri söylense de altında yatan asıl neden iklim değişikliği. Eşitsizlik küresel bir sorun. Bazı insanlar iklim değişikliğinden daha fazla etkilenirken bazıları daha az etkileniyor. Biraz önce verdiğim örnekteki gibi fiziksel olarak dışarıda iş yapan insanlar daha şiddetli bir şekilde bu sorunu yaşıyorlar. Yine Katrina Kasırgası nedeniyle mağdur olan insanların bir kısmının kaybettiklerini yerine koyacakları bir birikimleri veya sigortaları yoktu. Eğer yoksulsan ve her şeyini kaybettiysen çok çok daha zorlu bir zaman seni bekleyecek. Çocuklar da yaşananlardan çok şiddetli bir şekilde etkileniyorlar. Bir araştırma, neredeyse dünyadaki çocukların yarısının iklim krizinin etkilerinden en çok zarar gören bölgelerde yaşadıklarını söylüyor. Üstelik çocuklar yetişkinlere göre aşırı hava olayları nedeniyle çok daha kötü deneyimlere sahipler. Yine kadınlar, yaşlılar ve halihazırda ruhsal sağlığı ile ilgili sorun yaşayanlarda sıcaklık gibi etkiler daha büyük sorunlara yol açabilir.
Super Bowl’dan (ABD’de her yıl düzenlenen Amerikan futbolu ligi National Football League’in şampiyonluk maçı) sonra sosyal medyada bir görsel dolanıyordu. ABD’nin her yerinden özel jetler maça gelmek için havalanmış. Bazı insanlar iklim değişikliğini hiç umursamıyorlar bile! Kasırga geldiğinde bu insanlardan birinin belki jetini veya 10 evini kaybetmesi onun için çok da önemli olmayabilir. Ancak yoksul birinin evi bir kasırgada yok olursa neredeyse her şeyini kaybetmiş demektir.
Medyanın sorunun bu yönünü yeterli düzeyde ele aldığını söyleyemeyiz. Akademik olarak iklim krizinin ruhsal sağlığa etkilerine dair çalışmaların/kanıtların sayısı sizce yeterli mi?
Aslına bakarsanız hiçbir zaman yeterli kanıt olmaz. Polonya’da tam olarak bunu ölçmüyoruz, örneğin. Polonya’da kuraklık ciddi bir sorun haline geldi. Özellikle Polonya’nın orta bölgeleri tarım için elverişli olsa da kuraklık üretime büyük bir darbe vuruyor. Oradaki çiftçilerin ruh sağlıklarına dair bir çalışmaya bu zamana kadar denk gelmedim. O insanlar ailelere ve çocuklara sahipler. Kimse iklim değişikliği, kuraklık, tarım ve ruh sağlığı arasında bağ kurmak için çaba göstermiyor. Dünyanın her yerinde benzer sorunların yaşanabileceğini ve buna rağmen ilgi gösterilmediğini düşünüyorum. Kasırgalar veya orman yangınları gibi ses getiren aşırı hava olaylarının ardından travma sonrası stres bozukluğuna dair çalışmaların yapılması yönlendirici olabilir. Diğer tarafta iklim krizinin görece daha “sessiz” kuraklık gibi etkilerinden de haberdarız. Yeterli sayıda kişi işin bu tarafını görmüyor ama bizim harekete geçmek ve üzerine konuşmak için yeterli sayıda kanıtımız var.