İklim

Ya Sorumluluk Alırız Ya da Yıkıma Uğrarız

Şu anın en önemli önceliğinin COVID-19 pandemisini durdurma ve ekonomik yıkımın etkisini azaltma olmasına rağmen, bu krizin uzun dönem etkilerini göz ardı etmemeliyiz. Eylemlerimiz artık gezegendeki diğer tüm türlerin kaderini belirliyor ancak doğayı tam olarak kontrol edemiyoruz.

Yazı: Joschka FISCHER
Çeviri: Burcu GENÇ

Aylar geçmesine rağmen küresel ekonomi, hâlâ COVID-19 pandemisinin şokunu atlatamadı. Teknoloji odaklı modern toplumumuz daha önce hiçbir barış zamanında buna uzaktan yakından benzer bir şey yaşamamıştı.

“İkinci bir dalga” ve onu takiben daha birçok dalga daha olacak mı? Bu korkutucu soru dünyanın her yerinden insanları, özellikle de karar alıcıları ve ulusal liderleri endişelendiriyor. Kimse yanıtı bilmiyor. Hiçbir kitapta mikroskobik bir patojenin küresel tedarik zinciriyle iç içe geçmiş bir ileri teknoloji dünya ekonomisini diz çöktürecek bir senaryo mevcut değil.

Bu ani duraklamanın anlamını kısa dönemli bir bakış açısıyla değerlendirmek hata olur. Emin olmak için acil öncelik, COVID-19’la savaşmak. Pandeminin milyarlarca insan için korkunç ekonomik ve sosyal etkileri olacak. Ayrıca politik ve ekonomik güçlerde de küresel bir değişime sebep oluyor gibi…

Ancak krizin önümüzdeki aylardan hatta yıllardan daha öteye uzanan sonuçlarını da yaşayacağız. Gelecekteki tarihçilerin 2020 yılını, dönüştürücü bir değişim çağının başlangıcı olarak anmalarını beklememiz mantıksız değil. Bu aynı zamanda ekonomik sistemimizi nasıl organize ettiğimizin ve doğayla ilişkisine dair sonuçlarının farkına vardığımız ve sonunda sürdürülebilirliğe doğru kararlı bir değişimin sözünü verdiğimiz zaman da olabilir.

Bu durumda yeni koronavirüs, zamanında ötmüş bir kalk borusu hizmeti görüyor. Ancak eğer gerekli değişiklikleri yapmakta başarısız olursak, 2020 pandemisi eşi benzeri görülmemiş bir yıkımın başlangıcı olarak da tarihe geçebilir.

Ancak bir şey kesin: Kriz, bizi insanlığın ilerlemesine olan naif güvenimizden alıkoymalı. Çok uzun zamandır sürekli ekonomik büyümenin istenmeyen olumsuz sonuçlarının, büyümenin meyveleri (çıktıları) tarafından sıfırlanacağı ya da azaltılacağı düşünülmüştü. Apaçık ortada olan gerçeklere ve bilim insanlarının uyarılarına rağmen kendimizi, doğayı tamamen kontrol altında tutabildiğimize inandırmıştık. Ancak tüm kolonileştirme fantezilerimize rağmen, gücümüzün ancak belirli bir noktaya kadar ulaşabildiği de bir gerçek. Genellikle bu nokta, insan çıkarlarının bitiş çizgisine göre belirleniyor. Daha ötesinde ise bilmediğimiz her şey yatıyor.

COVID-19 krizinin ilk dersi, insan uygarlığının acilen daha derin bir sorumluluk hissine ihtiyacı olması. Birçoğumuz, bu aydınlanmayı öznel olarak yaşadık. Sorun ise, ihtiyacımız olan ilgili değişiklikleri başlatarak bununla kolektif olarak mı başa çıkacağız sorusunda yatıyor.

Bu gezegende 7,7 milyar insan yaşıyor ve bu sayının 2050 yılına kadar 9,7 milyar olacağı tahmin ediliyor. Materyal kaynaklara olan doyumsuz talebimiz büyümeye devam ediyor ve bu, gezegen sömürümüzün doğal sistemlerin tekrar üretme kapasitesini aşmaya devam edeceği anlamına geliyor. Bu gerçek, Antroposen denilen coğrafi bir çağın başlamasına sebep oldu: Kötü veya berbat, insanlık olarak her bir hareketimizin gezegendeki nerdeyse her bir türün geleceğini belirlediği bir noktaya ulaştık.

Bu devasa güç, devasa bir sorumluluğu beraberinde getiriyor. Sanayi Devrimi’nin başlangıcına kadar, insan faaliyetinin gezegene çok etkisi yoktu. Şimdi ise, tamamen orantısız ve her şeyi kapsayan bir etkiye sahip. Nüfus artışı ve teknolojideki hızlı gelişmelerin yol açtığı kitle tüketimi, bir zamanlar sınırsız olarak görülen doğal kaynaklarda dramatik bir düşüşe sebep oldu. Ve bu üretimden çıkan emisyonlar, atmosferin hızla ısınmasına sebep oldu.

Bizler, ya sorumluluğu üstlenerek Büyük Değişimi hayata geçirmek üzere cesaretimizi toplarız ya da tamamen açık gözlerle, Mahşerin Dört Atlısı’nın gelmesini bekleriz. COVID-19 ile beraber, ilk atlı çoktan vardı.

Böylesi bir seçimle karşılaşmış olarak, sorulması gereken birçok soru olabilir. Hangi amaç için yapay zeka ve kuantum bilgisayarlarını dağıtmalıyız? Birçoklarının iştahı, daha karmaşık savaş aygıtları veya daha rafine tüketici platformları geliştirmek için kabarıyor. Ancak gerçekten halk sağlığını iyileştirmek, çevreyi korumak ve yaşanılabilir bir iklimi sürdürmek için daha iyi bir sistem analizine ihtiyacımız var.

Dünyanın bitki hayatını korumadan gelecekte insanlığı doyurmak mümkün olmayacak. Eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bitki ve hayvan türlerinin toplu yok olması göz önünde bulundurulunca, basit bir görevi başaracak yeteneklerimiz üzerine herhangi bir yanılsama barındırmamalıyız. Pandemi birçok insana belirli bağlamlarda bilimsel tavsiyeleri önemsemeyi öğretirken iklim krizi gibi daha tehlikeli gelişmeler söz konusu olunca bunu inkar edebiliyoruz.

Kaçınılmaz olarak, Büyük Değişime öncülük etmek dünyanın en gelişmiş ekonomileri için bir görev olacak çünkü onlar gerekli teknik bilgi ve finansal kaynaklara sahipler. Aralarında, özellikle Batı demokrasileri, temsil ettiklerini iddia ettikleri özgürlük fikrini ciddi bir şekilde ele almalılar.

Özgürlük ve sorumluluk birbirine sıkıca bağlı: Özgürlüğü arzulayanlar, tehlikeleri göz ardı ederek sorumluluklardan kaytarırlar. COVID-19 krizi bunu açıkça ortaya koydu: Kapatılmalardan ve diğer kısıtlamalardan kaçınmak için öncelikle bunlara bağlı kalmak zorundasınız.

Krizin göz ardı edilemeyecek bir yan ürünü daha var. ABD ve Çin, şu anda küresel liderlik konusunda bir karşılaşmaya doğru yol alıyorlar. Peki, yarının dünyası nasıl görünecek? Güç, geçmişte olduğu gibi öncelikle askeri üstünlükle mi tanımlanacak? Veya tamamen yeni ve esasen farklı kaynaklara mı bağlı olacak? Geleneksel bir güç anlayışı hâlâ dünyayı bir arada tutan şey mi olacak?

Avrupa, süper güç yarışması üstüne bahse girmediği için beklenmedik bir fırsat sunmuştu. Bunun yerine, insanlığın ihtiyacı olan kolektif sorumluluk örneğini gerçekleştirecek cesareti toplamak zorunda.

Joschka Fischer Kimdir?

1998-2005 yılları arasında Almanya Dışişleri Bakanı ve Başkan Yardımcısı olan Fischer, özellikle Türkiye’ye AB sürecindeki desteğiyle, 1999 yılında Almanya’nın Kosova’ya NATO müdahalesine güçlü desteği ve Irak Savaşı’na muhalefetiyle tanınır. Almanya Yeşiller Partisi’nin kurucularındandır. 1985 yılında Yeşiller milletvekili olarak spor ayakkabısıyla Çevre Bakanı olmak için yaptığı yeminle hafızalarda yer bırakan Fischer, Yeşiller Partisi’nin 20 yıla yakın başkanlığını yürüttü.

Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.

About Post Author