Kent

“Bizi Amerikalılar ya da Uzaylılar Kurtarmayacak”

Bu sayımızda, Türkiye’nin ilk yavaş şehri, cittaslow’u olan Seferihisar’ın Belediye Başkanı Tunç Soyer’i EKOIQ olarak ziyaret ettik. “Hiçbir zaman sadece Seferihisar’ı düşünerek hareket etmedik; aklımızda her zaman tüm Türkiye’ye örnek olabilecek alternatif bir yerel kalkınma modeli geliştirmek vardı” diyen Soyer, Çocuk Belediyesi’nden cittaslow üniversitesi hayallerine kadar uzanan geniş vizyonunu paylaştı bizlerle…

Yazı: Gözde GÜNDÜZALP ERTEKİN ve Barış DOĞRU

Yavaş Şehirleri, Seferihisar’la birlikte tanıdık, bildik Türkiye’de. Ama süreç hızla gelişti. Sakin Şehirlerin sayısı kaça ulaştı en son?
Sayı sürekli artıyor. Perşembe ve Yalvaç başvuruları vardı ama en son Halfeti’yle başvuru yaptık; onunla birlikte dokuz adet oldu.

Peki, bu genişleme devam edecek mi?
Aslında talep çok. Ama bizim bütün talepleri uluslararası ağa sokmamız mümkün gözükmüyor. Şu anda bile, dünyanın en çok cittaslow olan üçüncü ülkesi olduk. İtalya’dan sonra Kore var, ardından da biz geliyoruz. Hızlı bir gelişme, doğasına aykırı aslında bu hareketin. Biraz yavaş gitmemiz lazım. Bu anlamda insanlara sırt dönmek de doğru değil. Bu bir yerel kalkınma modeli ve istiyoruz ki yaygınlaşsın.

Bunun için bir örgütlenme çalışması var mı?
Şimdi bir vakıf kuruyoruz. Süreci tamamlandı, adı Sakin Yaşam Vakfı (SAYAV) olacak. Geçen ay İstanbul’da cittaslow belediye başkanlarıyla bir toplantımız vardı. Orada bunu da paylaştık. Şimdi bu Vakıf’la birlikte adeta bir ulusal network kuruyoruz. Böylece hem Türkiye’den bu birliğe katılmak isteyen herkesi değerlendirme fırsatımız olacak, hem de seçip gönderme işini bundan sonra bu Vakıf yapacak ve Seferihisar olarak üzerimizden bir yükü atmış olacağız. Dolayısıyla bu yetkiyi de Türkiye’deki tüm cittaslow’lara paylaştırmış olacağız.

Bu çalışmalar Seferihisar’a nasıl yansıdı peki?
Biz ilk günden beri Seferihisar’da ne yapıyorsak, “Bu sadece Seferihisar’da olsun” diye düşünmedik. Yaptığımız herşeyi bir yerel kalkınma modeli olarak düşündük ve aynı zamanda Türkiye’ye de örnek olsun istedik. Türkiye’de izlenebilir yol haritaları ortaya koymak istiyoruz. Başından beri hep böyle bir derdimiz oldu. Mesela şimdi bir çocuk merkezi açtık. Bu merkezi de sadece Seferihisar için düşünmüyoruz. Türkiye’nin her yerinde bu merkezlerden açılabilir. Bunun için yola çıktık.

Çocuk merkezinden daha ayrıntılı olarak bahsedebilir misiniz?
Rüya gibi bir şey bu. Mesela üçüncü dönem başkan seçimi yapıldı. İkinci dönem başkanı veda konuşmasında “Ben iki dönemdir bu koltukta oturuyorum, yeter artık!” dedi. Hem demokrasi dersi verdiler hem de bunun ne keyifli bir şey olabileceğini gösterdiler. Bu çocuk merkezi toplantılarına Seferihisar Belediyesi’nin birim müdürleri de katılıyorlar. Her birim müdürümüz kendi alanını anlatıyor bu toplantılarda seçimlerden önce. Böylece çocuklar hangi disiplinle ilgileniyorlar, hangi birimle çalışmak istiyorlarsa tercihlerini yapabilecek bilgiyi toplamış oluyorlar. Sonra da onların tercihlerini yapıyorlar. Diyelim ki beş kişi veterinerlikte çalışmak istiyor. Bunu yazıyoruz, haftanın bir günü belli bir saatte veterinerle birlikte çalışıyorlar. Hem veterinerle ilgili önerilerini söyleme fırsatı buluyorlar, hem de olup biteni izleyip öğreniyorlar. Mesela şimdi şehir plancıları dört ayrı bölgede Seferihisar’ın 1/5000 ölçekli planını hazırlıyorlar. Şehir plancılarına dedik ki, “Bu planların meclisten geçmesi lazım, ama bir koşulumuz var. Önce çocuk belediyesi onaylayacak, sonra Seferihisar Belediyesi onayacak”. Bunlar ayaklandılar önce, “Biz bu planları çocuklara nasıl anlatacağız” dediler. Dedik ki anlatacaksınız. Çünkü bu çocuklar sadece geleceğin büyükleri değil, bugünün ortağı.

Neden böyle bir şey yapıyorsunuz?
Büyüklerden umudumu kestim ama çocuklardan değil. Çocuklar inanılmazlar ve hakikaten çok umut veriyorlar. O yüzden onlarla yürümek çok keyifli.

Sizi takip etmeye çalışıyoruz devamlı. Şimdi de elimize, Seferihisar Belediyesi’nin hazırladığı, “5 Hedef 41 Proje” isimli dokümanı geçti…
Belediyedeki tüm birimlerde çalışanlardan ikişer-üçer kişi olmak üzere toplam 25 tane genç insanı belirledik. Ama özellikle gözlerinde pırıltısı olanları seçtik ve bir toplantı yaptık. Dedik ki, “Nasıl bir ülkede yaşamak istiyorsunuz. Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz”. Öyle kolay yanıt veremediler ama biz inatla bu toplantıları sürdürdük.

Ne zaman başladı bu toplantılar, ne kadar sürdürdünüz?
Bu toplantılar dört ay sürdü. Ama dört ayın sonunda ortaya beş tane hedef ve 41 tane de proje çıktı. Bu çocukların hepsi farklı eğitimlerden, farklı aile yapılarından, farklı yaş ve cinsiyetlerden, özetle hepsi birbirinden farklı. Hepsinin bakış açıları ve algıları da birbirinden farklı. Ama hepsi kendi bakış açılarından, “Nasıl bir

Türkiye”, “Gelecekte ben nerede yaşamak istiyorum”, “neler olsun, neler olmasın” soruları üzerinden hayal kurmaya başladılar. Ve ardından da bu hayalin içini nasıl doldururuz diye düşündüler. Bu düşüncelerin ardından hepimizin üzerinde uzlaştığı beş tane hedef ve buna bağlı olarak da 41 tane de proje doğdu. Yani şunu demek istiyorum, bizi Amerikalılar ya da uzaylılar kurtarmaya gelmeyecek. Eğer biz bu memleketi biryerlere taşıyacaksak, buralardan, bizim insanlarımızla birlikte taşıyacağız. Yani Türkiye, birinin sihirli değneği ile kurtulmayacak. Eskiden Türkiye’yi, hatta dünyayı kurtaracağımızı düşünürdük, öyle bir şey yok ama Seferihisar’ı kurtarmak mümkünmüş.
Biz birbirimize olan toleransımızı kaybetmişiz. Bir arada yaşama, birbirini hoşgörüyle karşılama, birbirine içtenlikle saygı duyma, mümkünse sevme, bunların hepsi kaybolmuş durumda. Herkes o kadar hoyrat, o kadar baskın diller kullanarak davranıyor ki. Hâlbuki bunun tersi mümkün, bunun için sadece demokrasi lazım. Demokrasi, hoşgörüyü de, toleransı da, saygıyı da beraberinde getiriyor. O nedenle öncelikle demokrat olmak zorundaymışız, bunu gördük. Seferihisar deneyiminin bana öğrettiği en temel şeylerden biri budur. Bu çok fazla şeyi de mümkün kılıyor. Bunun üzerine bir gelecek Türkiye’si hayal etmek mümkün. Bu beş hedef birbirinden farklı 25 insanın bir araya gelmesiyle ortaya çıktı. Bu işin sırrı demokrasi. Bu olabiliyorsa eğer, buradan refahı, mutluluğu, huzuru getirmek de mümkün olabiliyor.

Sürdürülebilirlik mevzu bahis olunca, ilgilendiğimiz şey çevresel süreçlermiş gibi geliyor ama aslında bunların hepsinin arkasında insanlar var. İnsanlar olmadığı müddetçe bunların hiç biri sahici de olmaz. O yüzden demokrasi vurgunuz anlamlı ve önemli. Bu arada aynı dokümanda gördüm, futbol takımınız da şampiyonluğa mı gidiyor?
Biz plaj futbolunda Türkiye şampiyonu olduk. Şimdi plaj futbolu sahası yapacağız. Ben futbolu sevmiyorum ama takımın süper amatör lige çıkacağını söylüyorlar. Değdiğim gibi, futboldan pek anlamam ama maçlara gidince, çocukların o amatör ruh ve heyecanı beni de etkiliyor. O heyecanlarını paylaşıyorum ben de…

2013’te uluslararası Sakin Şehirler Genel Kurulu’nu Seferihisar’da düzenlemeye hazırlıyorsunuz galiba…
Evet, 6-8 Haziran 2013’te, 28 ülkeden 160 sakin şehir belediye başkanını misafir edeceğiz. Bu ilçe ölçeğini aşan bir organizasyon. Gerçekten çok heyecanlıyız. Daha önce hiç Türkiye’ye gelmemiş olanlar için 9 Haziran tarihine bir İstanbul programı da koyduk. Şimdi bu projeye kaynak arıyoruz. İzmir EXPO’ya aday, Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın destek olması lazım. Bu tür organizasyonlar Türkiye’de çok fazla yapılmıyor. Bu küçük kentler için bir tür olimpiyat. Bunun için kamunun desteklemesi lazım…
Başka ne hayalleriniz var Seferihisar için?
Hayalimizin en tepesinde ama aklımızın bir yerlerinde duran bir cittaslow üniversitesi fikri var. Üniversiteler hayata merkezi otoritenin gözüyle bakarak dizayn edilmiş kurumlar. Dünya bir yandan küreselleşirken aslında bir yandan da yerelleşiyor. Dolayısıyla artık yerelin bilgisine daha çok ihtiyaç var. Yerelde hukuka, tarıma, iletişime, enerjiye, tohumun ve doğanın bilgisine ihtiyaç var. cittaslow, yerel kalkınma modellerinden sadece bir tanesi. O bile aslında ortaya koymuş olduğu 70 kriterle üzerinde çalışılması gereken bir alan yaratıyor. Bu 70 kriterin her birinin ilgili olduğu bilim alanları var. Tarımdan endüstriyel tasarıma, mimarlıktan şehir planlamasına kadar sadece bu disiplinleri barındıran ve bu disiplinleri yerelin gözüyle geliştiren bir üniversiteden bahsediyorum. Buna yönelik bir çalışma henüz yok tabi. Ama neden olmasın?

EKOIQ Dergisi Mart 2013 Sayı: 27

About Post Author